Her iki yakada karşılıklı, 3-4 katlı, rengarenk binalar. Hepsi birbirinden güzel. Binalar sanki kağıttan yapılmış, setlerdeki dekor evlere benziyor… Bu evlerin bir kısmı vaktiyle önemli kişilerin evleri olmuş, ancak bazıları da şu an otel, mağaza, cafe, restoran olarak görev görüyor. 19.yy’da atlattıkları büyük bir yangın sonrasında kür banyosu vergisi ile şehri restore etmişler.
Kaplıcalara girme durumunuz olmazsa, nehir boyunda gezerken çevreye serpiştirilmiş çeşmelerde, bol kükürtlü ve mineralli sulardan içebilirsiniz. Çok ilginç geldi bana; şehirdeki tüm şifalı su kaynakları ve çeşmeler numaralandırılmış. Doktorlar hangi gün hangi suyun ne kadar içileceğini insanlara reçete yazarak veriyormuş. Bugün bile dolaşan insanlar, ellerinde özel sürahiler ile geziyorlar. Fazla içerseniz sonuç ishalmiş.
Karlovy Vary’nin kaplıcasından başka Jean Becherovka adlı bir vatandaşın ürettiği Becherovka denilen bir içkisi meşhur. Hesapta, kaplıca sularının tuzlu, tuhaf tadını unutturmak için yapmış bu içkiyi; tarçınlı bir likörmüş bu. Ancak bu, beyaz şarap renginde sert, alkollü bir içki. Rehberden öğrendiğimize göre yerel halk mutlaka evinde ağrıya sızıya karşı bu içkiden bulundururmuş. Ben de ufak bir şişe aldım ancak hala açmadım.
Şehirde çok sayıda kristal ürün satan dükkan var ama fiyatlar oldukça yüksek. Model oalrak da bana hitap etmediği için sadece bakıp geçmekle yetiniyorum.
Vakit ilerledi ve öğle yemeği vakti geldi. Rehberimiz bizi otantik bir restorana getiriyor, menümüz tabiki gulaş ile başlıyor ama bir av eti olan geyik yiyoruz.
Yemek sonrası tarihi tramvaya doğru ilerliyoruz. Bu tramvay ile şehrin tepesindeki gözetleme kulesine çıkacağız.
Tekrar tramvay ile şehre inip birkaç tur daha atıyoruz. Ardından da çok hoş bir kafede biraz mola verip buranın meşhur kağıt helvası ile beraber dondurmalarımızı yiyoruz ….